Görkem Yektan kalıcı bir oyuncu olmak istiyor


Görkem Yektan kalıcı bir oyuncu olmak istiyor Birçok dizinin art arda yayınlandığı televizyonda başarılı oyunuyla öne çıkan genç bir yıldız Görkem Yeltan. Başarılı grafiğiyle dikkat çeken genç oyuncu Görkem Yeltan aynı zamanda yazarlık da yapıyor. Küresel eylemlerde de sıkça karşımıza çıkan Yeltan, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu üyesi. "Biz Size Aşık Olduk", "İnsanlk Hali", Yılan Hikâyesi", "Yüzleşme" ve "Davetsiz Misafir" gibi pek çok dizide rol alan Yeltan’la gerçekleştirdiğimiz keyifli röportajımıza oyunculuğa nasıl adım attığını sorarak başlıyoruz.Oyunculuğa ilginiz ne zaman başladı?Ailemde hemen hemen herkes konservatuvar mezunu. Bu yüzden hep sanatla iç içe büyüdüm. Ben Nazilli’liyim. İstanbul’a ilk geldiğimde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne başladım. Aynı zamanda Ali Poyrzoğlu Tiyatrosu’nda çalışmaya başlamıştım. Ancak üniversiteyle beraber tiyatroyu yürütmekte zorlandım. İkisini birleştirme kararı aldım ve hem bir şeyler için geç kalmamak hem de üniversite mezunu olabilmek amacıyla İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'ne girdim. Televizyon mu size daha çok keyif veriyor yoksa daha çok tiyatroda rol almayı mı tercih ediyorsunuz?Aslında ikisi birbirinden çok farklı işler. Televizyon oyunculuğuna çok fazla oyunculuk diyemiyorum ben. Çünkü televizyondaki oyunculuk herkesin yapabileceği, fabrikasyon bir iş. Senaryosu hemen yazılıyor, hemen çekiliyor ve oyuncuya sıcak sıcak sunuluyor. Ama sinema mı derseniz, sinema çok önemli. Televizyon oyunculuğu biz oyuncuların para kazanmak için yaptıkları bir iş. Oynadığınız rollerin çoğunda sevecen rollerdesiniz. Karakteriniz oyunculuğa yansıyor mu ya da rol seçiminde neleri kıstas alıyorsunuz?Örneğin "Yılan Hikâyesi"nde çok sert bir polisi oynuyordum. Ondan önce "Yüzleşme" dizisinde bir fahişeyi canlandırdım. "Biz Size Aşık Olduk" belki bana daha yakın bir karakterdi. O yüzden akılda kalmış olabilir. "Davetsiz Misafir"de ise biraz çılgın bir kızdım. Normalde ekranlarda kast diye bir şey var. Belki yanlış bir şey ama televizyon yapımcıları "Bu kız bu role gider" diye bakıyorlar. Oysa biz oyuncuyuz ve her şeyi oynayabiliriz. Bir fahişeyi, bir polisi, sevecen bir kızı her şeyi oynamak gerekir diye düşünüyorum. Çünkü bunlar oyuncuyu geliştiren şeyler. Az önce para kazanmak için dedim, ama diziler bu anlamda da deneme sahneleri-miz. Diziler olmasa hayatım boyunca bu kadar rolü oynayamazdım. Kaç tane sinema filmi çekiliyor ki bu kadar çok rol oynayayım? Bu kadar çok karakter var mı ya da tüm roller bana mı verilecek ki bu kadar faklı rolü oynayayım?. Dizilerin böyle bir faydası var.Son zamanlarda televizyonlarda yoğun bir dizi furyası yaşanıyor. Türk televizyonlarının bu durumu için ne düşünüyorsunuz?Aslında bundan çok iyi anlasam televizyonda çalışan biri olurdum. Ama bence bu kadar dizi ve yarışma programı çok gereksiz bir şey. İnsanların bunlara bu kadar çok rağbet etmesi beni rahatsız ediyor açıkcası. Dizi seçimi yapılmayıp, izlenirken, öte yanda çok fazla kitap okunmuyor, herhangi bir müzik türü çok takip edilmiyor ve tiyatro, konser salonları boş kalıyor. Bunun eleştirisini yapmak bana düşmez, ama bulunduğum yerden bir oyuncu olarak değil de Türk halkından biri olarak cevap verirsem bu benim çok da onayladığım bir durum değil. Gerçek yaşamınızda oynadığınız karakterlerin yansımaları oluyor mu? Ya da siz canlandırdığınız rollere Görkem Yeltan’dan neler katıyorsunuz?Oynadığımız karakterler büyük ölçüde bizleriz. Bizim içimizdeki fahişe, bizim içimizdeki polis, bizim içimizdeki iyi anne ya da kötü anne. Bize bir karakter verildiği zaman ben farklı yorumlarım, başka arkadaşım farklı yorumlar. Onun Juliet’i farklıdır benim Juliet’im farklıdır. Çocuk kitapları yazarken de bu böyle. Bütün karakterler aslında ben değilim ama benden çok şey var ya da bizde olmayan öğrenip hayatımıza kattığımız çok şey var. Bilinçli olarak şu anda bunu öğreniyorum diye bakmadım, ama belki de bakmak gerekir. Rol aldığınız dizilerde çoğunlukla tatlı-sert aşklar vardı. Siz gerçek hayatta böyle aşkların var olabileceğine inanıyor musunuz?Olabilir. Aşk güzel bir duygu. Aşkın sınırı yok bence. Gerçek olamayacak hiçbir şey yoktur diye düşünüyorum. Aslında büyük konuşmak da istemiyorum. Başıma geldiğinde oturup ağlıyorum çünkü. Aşk deyince kimsenin anladığı ortak bir şey yok. O yüzden bu kadar çok şey yazılıp çiziliyor. Sizin bilinmeyen bir yönünüz daha var. Oyunculuğunuzun yanı sıra yazarlık da yapıyorsunuz. Çocuklar için yazdığınız "Kaplumbağa ve Eşek", "Kırmızı’nın Günlüğü", "Hımbıl Beyaz" ve "Zebra Zaza" gibi kitaplarınız bulunuyor. Çocuk albümleriniz de var. Ne zaman başladınız kitap yazıp albümler yapmaya?Çocuk kitapları yazmaya konservatuvar yıllarımda başladım. Çocukken de bir şeyler yazardım. Babam gazetecilik mezunudur. Küçükken masal bulma oyunları oynardık. Edebiyata düşkün bir ailem var. Bunların içinde büyüdüm ve bir şeyler yazmaya başlamıştım zaten. Sonra çocuk karakterlerim oluşmaya başladı. Tiyatronun da yardımıyla onları sahneye çıkarmaya başladım ve oynattığım karakterleri yazamaya başladım. Yazdığım şeyler konservatuvardan sonra kitap oldu. Hocalarıma albüm yapmak istediğimi söyledim. Kimse hayır demedi. Herkes destek oldu ve üçüncü albüme kadar gelmiş olduk. Bizler neden çocukların hayal güçlerine yatırım yapmıyoruz? Çocuk edebiyatına değer verilmemesine üzülüyorum. Onlar için de kitap, yemek içmek gibi bir ihtiyaç oysa. Oyuncu olabilmek için eğitimin şart olduğuna inanıyor musunuz? Doğuştan yetenek var olamaz mı?Elbette olabilir. Ama bence kişinin eğitimi de şart. Eğitim görmeden bizden çok daha yetenekli olan hocalarımız var. Eğitimden anladığımız bize sunulan eğitimse bu bir kıstas değil. Ancak konservatuvarda disiplinli bir çalışma var. Usta-çırak ilişkisiyle devam etmiş olsaydım haftada iki kere Shakespeare ya da Çehov oyununa çalışamazdım. Şöhretin bir bedeli var mı sizce? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?Eğer şöhret insanların üzerlerine giydikleri bir şeyse bu bir bedel değildir. Bazı insanlar bir yerlerden sevgilileriyle çıkarken görüntüleniyorlarsa ve çıkışta fotoğraf çekileceğini biliyorlarsa bu bir bedel değildir. Sonuçta iyi şekilde tanınmak güzel bir şeydir. İyi şeyler yapıyorsanız ve insanlar sizi seviyorsa bu bir bedel değil ödüldür. Şöhret için bir bedel ödemedim ve gayet keyifliyim. Yeni projeleriniz var mı?"Define Bahçesi" adlı albümümüz yeni çıktı. Çocuklar için hazırladığımız bu albümde 3 hikâye var ve 3 hikâyenin de şarkısı var. Caz standartlarında, rap müziği ya da Karadeniz müziğini de kullanılarak oluşturuldu bunlar. Çocuklarımızın daha fazla şey hak ettiğini düşünerek doğru alt yapılarla oluşturuldu. Albümde Memet Ali Alabora, Betül Arım, Kaan Çakır, Sanem Çelik, Göksel Kortay ve Nail Kırmızıgül gibi isimler seslendirme yaptı. Kadıköy sizin için ne ifade ediyor? Kadıköy için ne düşünüyorsunuz?Avrupa yakasının insanıyım ama Kadıköy benim için çok önemli. Kadıköy’de okudum. İskelenin hemen karşısındadır Konservatuvar. Küçücük binada her yerde karşınıza müzik enstrümanlarıyla çalışan birileri çıkar. Hoş bir havası vardır. Bunun yanında öğrencilik yıllarında çay bahçeleri, Moda’ya yürüyüşler tatlı birer anı. Bu yüzden yaşamımda Kadıköy’ün ayrı bir yeri olduğunu söyleyebilirim.
Gülcennet ÖZTÜRK

Hiç yorum yok: